Of ve Oflular..... - Bülent REİSOĞLU

Kişisel Web Bloğuma Hoş Geldiniz....

DUYURULAR

Home Top Ad

Responsive Ads Here

Post Top Ad

Responsive Ads Here

2 Ocak 2023 Pazartesi

Of ve Oflular.....

 



Of'un Tarihi

Of, XIX. yüzyılda ortaya çıkmış bir sahil kasabasıdır. Bu tarihten önce Solaklı deresinin denize ulaştığı yerde bulunan Moroz iskelesi civarında bir ticari yoğunluk vardı. Ancak bugünkü Of kasabasının olduğu yerde bir yerleşim yerinin ortaya çıkması 1653’ten sonraki elli yıl içerisinde başlamıştır. Civar köylerden Perşembe gününden Moroz’a gelen Müslüman ahali, buraya yapılan camide Cuma namazı kılmak ve alışveriş yapmak için perşembeden pazara kadar 3-4 gün boyunca burada kalmak zorundaydı. Böylece bölgede büyük bir nüfus hareketliliği oluşmaya başladı. İhtiyaca cevap vermek için köylülerin kalabileceği mekânlar kurulmaya başlandı. XVII. yüzyılın ortalarına ait cizye defterlerinde Moroz’da sürekli iskânın varlığını gösteren kayıtlar vardır. XVIII. yüzyılda Baltacı deresi kenarındaki Kıyıcık’ta da bir pazaryeri ortaya çıkmışsa da kaza mahkemesinin kurulmasıyla birlikte Moroz resmen merkez haline geldi. XIX. yüzyılın sonlarına doğru Moroz adı unutularak şimdiki yerinde Of kasabası oluştu.

  Of kasabasının oluşumu XIX. yüzyılın sonlarına dayansa da bölgenin yerleşime açılması daha eskidir. Kaynaklar ilkçağdan itibaren Of’un çevresindeki belirli merkezlerde yaşayan topluluklardan bahseder. Ancak bölge tarihinin ilk dönemleri kaynaklardaki belirsizlikler sebebiyle tam olarak açıklığa kavuşturulamamaktadır. Devrin kaynakları Trabzon kolonisinin ihtişamı karşısında çevredeki küçük yerleşim birimlerine çok fazla ilgi göstermez. Çeşitli eserlerde yer alan bölük pörçük bilgiler de bölgenin erken devirlerini tam olarak aydınlatmaya yetmez. Buna rağmen pek çok araştırmacı ve yazar Of’un ilk dönemiyle ilgili ayrıntılı tasvirler yaparken bu görüşlerini sağlam temellere dayandıramamaktadır. Haliyle şehrin ilk yerleşimcilerinin kim olduğu, hangi tarihte kurulduğu gibi konularda yaygın görüşlerin çoğunun tarihî kanıtı zayıftır. Çünkü bölgenin ilkçağdaki durumu ağır bir sis perdesi altındadır. Kaynaklar kolonizasyondan sonra Of’tan bahsetmeye başladığı için bu devirden öncesi için çok bir söz söyleme imkânı yoktur. Haliyle pek çok mesele karanlıkta kaldığı için yazılanların çoğu kuvvetli tahminden öteye geçmez. Bazı tahmin ya da tespitler o kadar sık tekrarlanır olmuştur ki kamuoyunda bunlar doğru kabul edilmeye başlanmıştır.

Genellikle bilindiği gibi Of’un ilk yerleşimcileri Yunanlılar değildir. Çünkü pek çok eserde anlatıldığı üzere Of’un kurucusu olarak gösterilen koloniciler Yunanistan’dan değil Batı Anadolu’dan, Miletos şehrinden bölgeye gelmişlerdir. Karadeniz’in güney kıyılarında ilk ticaret kolonilerini kuranların büyük kısmı Miletosludur. Dolayısıyla şehrin kuruluşunu Yunanlılara bağlayanlar hata yapmışlardır. Diğer yandan kaynaklar kolonicilerden önce de bölgede yaşayanlar olduğuna dair açık bilgilerle doludur. Sadece Miletoslulardan önce bölgeye yerleşenler ilçenin daha sonra geliştiği Moroz ve çevresine değil de güneydeki vadilere yerleşmiştir. İlkçağ kaynakları bu vadilerde yaşayan, Yunanca konuşmayan pek çok farklı topluluktan bahseder.

Of’un günümüzdeki yeri ticaret merkezi olması açısından çok elverişlidir. Güneydeki yolların sahille birleştiği noktada bulunan bu değiş tokuş merkezi sayesinde deniz yoluyla getirdikleri malları güneydeki kırlık kesimde yaşayan topluluklara kolayca satabilen koloniciler, Of’ta, Trabzon’un çevresindeki ticaret merkezlerinden birisini daha inşa etmişlerdir. Of’u cazibe merkezi haline getiren en önemli özelliği, Bayburt’un denize en kısa bu yolla ulaşmasından kaynaklanır. Dolayısıyla Trabzon’un güneyindeki dağlık kesimdeki yerleşim yerlerinin sahildeki ticaret kolonilerine en kısa sürede ulaştığı yolların başında Of’a varan yol gelir. Of limanının çok uygun olmaması sebebiyle gemilerin Solaklı, Ortapazar, Eskipazar ve Aspet’te durakladığını yazan Bıjışkyan, Solaklı önünde, denize yakın, kuleli eski bir kalenin varlığından da bahseder. İşte bu değiş tokuş merkezinin etrafında, bugünkü Of şehri ortaya çıkmıştır. Bölgedeki toplulukların yerleşim tercihlerini etkileyen sebeplerin başında geçim kaynaklarının farklı olması gelir. Koloniciler tamamen ticaret yapmak için bölgeye gelen unsurlar olduğu için sahile yerleşmeyi tercih ederken yörenin yerlileri olan topluluklar tarım ve hayvancılıkla geçindiği için daha iç kesimlerde yoğunlaşmıştı. Ancak bu tercih, Of’u kolonicilerin kurduğu anlamına gelmez.

Romalılar devrinde Of, 130’lu yıllarda imparatorluğun doğu sınırını oluşturmaktaydı. Roma İmparatorluğu’nun doğuya doğru ilerlemesi neticesinde bölgedeki siyasi unsurlar bir bir ortadan kaldırılırken yöredeki topluluklar da bağımsızlığını kaybetmekteydi. Bunun sonucu olarak bölgede sadece siyasi bakımdan değil kültürel açıdan da büyük bir değişim meydana gelmekteydi. Kapadokya valisi Arrianus’un imparatoruna sunduğu rapordan anlaşıldığı kadarıyla Of deresi, Romalılarla bölgenin yerli toplulukları arasında hudut haline gelmişti. Sınırın öte yakasında hala Romalıların hâkimiyetine girmemiş topluluklar yaşamaktaydı. Of’tan başlayıp Batum’a kadar uzayan sahada küçük yerli denizci kabileler vardı. Krallarının sarayı Furtuna deresinin ağzında bulunan Heniokhisimli bu kabilelerin güneyindeki dağlık kesimde ise Makhelon kabilesi yaşamaktaydı. Böylece kolonizasyondan önce bölgede var olan kabilelerin Roma hâkimiyeti devrinde de yedi asırdan fazla bir süredir bölgede mevcudiyetini devam ettirdiği de ortaya çıkmış oldu.

            Of adının Yunanca Ofis’ten geldiği ve yılan gibi anlamına geldiği kentle ilgili pek çok kitapta geçer. Ancak Karadeniz bölgesindeki yer isimleri üzerine çalışan muteber bilim adamları bu görüşe katılmamaktadır. Onlara göre bütün sahil şeridinde adının kökeni olan üç büyük yerleşim yeri vardır: Tripolis (Tirebolu), Athena (Pazar) ve Pavraea (Bafra). Dolayısıyla Of isminin Yunanca kökenli olma ihtimali yeniden düşünülmelidir. XIX. yüzyılın ortalarında oluşmaya başlayan bir kasabaya antik dönemden kalma bir ismin verilmesi pek mümkün gözükmemektedir.

Tarih Boyunca Of’a Hâkim Olan Devlet ve Topluluklar


Trabzon ve Of’ta ilk hâkim olan devlet ve toplulukların kim olduğu meselesi karanlıktır. Hititlerin, Gaşkaların ya da Asurların bölgeye yayıldığı konusunda çeşitli rivayetler bulunsa da bunların gerçeklik payı azdır. Aynı şekilde Etrüsklerle irtibatlandırılan Pelaksların buradaki varlığı da aydınlığa kavuşmamıştır. Ancak Orta Asya’dan bölgeye göç eden topluluklarla birlikte tarih kaynakları da hem Doğu ve İç Anadolu’dan, hem de Doğu Karadeniz, Trabzon ve çevresinden bahsetmeye başlar. Bunlar, MÖ. VIII. yüzyılda Orta Asya’yı terk edip Anadolu’ya, oradan da kuzeye yönelerek Doğu Karadeniz’e hâkim olan Kimmerlerdir. MÖ. VII. yüzyılda Kimmerleri takiben Anadolu’ya ve Karadeniz bölgesine gelerek onları Kırım ve çevresine çekilmek zorunda bırakan İskitler de Orta Asyalı bir topluluktu. Bu iki topluluk dolayısıyla bazı batılı bilginler Doğu Karadeniz bölgesinin en eski ahalisinin Orta Asyalılar olduğunu yazar. Of tarihi için bu kısım en ihmal edilen yerlerden birisidir. Of’un kuruluşunu kolonicilik dönemine bağlayanlar bu unsurların bölgeye hâkim olduğunu görmezlikten gelme gibi bir eğilim içindedir ki bunun ilmî bir karşılığı yoktur.

Miletosluların Of’ta koloni kurması İskit hâkimiyeti sırasındadır. Batı Anadolu’dan bölgeye gelen bu tüccar grup MÖ. VII. yüzyılda başlayan Med idaresine girdi ve bu devir yaklaşık elli yıl sürdü. MÖ. VI. asır ortalarında ortaya çıkan Pers hâkimiyetiyle birlikte yaklaşık üç yüz yıl boyunca Of, İranlıların denetiminde kaldı. MÖ. 334’te Makedonyalı İskender bölgedeki Pers egemenliğine son verdi, ancak kısa süre sonra ölümü üzerine valilerinden İran kökenli Mihridates, bölgeye hâkim oldu. Tarihe Pontus Krallığı olarak geçen bu devlet aslında İranlılarındı ve Romalılara karşı bölgeyi savundu.[11] Ancak MÖ. 66’da Romalıların bölgeyi ele geçirmesini önleyemediler.  395’ten sonra Doğu Roma yani Bizans İmparatorluğu’nun idaresinde kalan bölge, 1204’te İstanbul’un Haçlıların eline geçmesinden sonra Komnenosların idaresine girdi.

XIII. yüzyıl başlarında Doğu Karadeniz bölgesinde hâkimiyet tesis eden Komnenoslar, Kastamonu kökenli bir aile olup askeri asalet sınıfına mensupturlar. 1081’de başlayan ve 1185’e kadar devam eden süreçte kesintisiz olarak Bizans İmparatorluğu’nu idare etmişlerdir. 1204’te IV. Haçlı seferi sırasında Latinler İstanbul’u ele geçirerek yönetime el koymuşlardı. Oluşan büyük karmaşada, Komnenos ailesine mensup iki genç, Aleksios ve David, Gürcistan’a kaçarak akrabaları Kraliçe Tamara’nın (1184-1212) yanına gitmişti. Kafkasya’nın önemli gücü haline gelen Gürcüler, Erzurum’un kuzeybatısını hâkimiyeti altına almak isteyen istemekte ve bunu yapabilecek müttefik bir unsur aramaktaydı. Onun için Komnenos kardeşlere verdiği askerî destekle onların Nisan 1204’te Trabzon’u ele geçirip buradan Karadeniz Ereğlisine kadar olan bölgeye hâkim olmalarını sağlamıştır. Böylece tarihte Trabzon Rum Devleti olarak bilinen siyasî teşekkül ortaya çıkacaktır. Pek çok kaynakta imparatorluk olarak anılsa da siyasî, ekonomik ve askerî sebeplerden bu nitelemenin gerçeği yansıtmadığı açıktır. Tarihin hiçbir döneminde dar bir kıyı şeridinde, en geniş sınırlarına ulaştığı zamanda Samsun ve Sinop kent merkezleri hariç olmak üzere 6 şehre hâkim bir imparatorluk var olmamıştır. Ortaya çıkışından sadece 10 yıl sonra Selçukluların yüksek hâkimiyetini tanıyarak bağımsızlığını kaybeden ve Selçuklularla yaptıkları anlaşma icabınca 4 şehri idare etmelerine izin verilen Komnenoslar, XIV. yüzyılın başlarından itibaren sadece Giresun ve Trabzon’a hâkimdi. Komnenosların bir başka devleti ilhak edip bünyesine katarak siyasî güç bakımından imparatorluğu çağrıştıracak derecede genişlemesi söz konusu olmamıştır. Komnenos ordusu paralı askerlerden oluşan ve emsali kuvvetler içerisinde en etkisiz olanlardan birisiydi. Ekonomik bakımdan ise Moğolların farz ettiği gibi bazı ticaret merkezlerini idare eden bir siyasî teşekkül olarak kabul edilebilirlerdi. Of’un 1204’ten sonra denetimi altına girdiği ve yaygın olarak Rum imparatorluğu olarak bilinen hâkimiyet böylece ortaya çıkmıştır. 15 Ağustos 1461’de Fatih’in Trabzon’u fethetmesi, akabinde de Of’un Osmanlı topraklarına dâhil olmasıyla bu dönem sona erdi.

Of kronolojisine genel bir bakış bile bazı hususların bugüne kadar ihmal edildiğini gösterir. Of’un tarihini kolonicilerle başlatan görüşün doğruyu yansıtmadığı açıkça ortaya çıkarken Yunanlılardan evvel bölgede Orta Asyalı toplulukların olduğu tarihen sabittir. Romalılar ve Makedonyalılar hâkimiyeti sırasında bölgede Yunan ve Bizans kültürü yayılmaya başlamıştır. Doğu Roma İmparatorluğu’nun VI. yüzyılda bölge halklarını devlete bağlamak için Hristiyanlığı resmî din, Grekçeyi de ibadet dili haline getirmesinin bu yayılmada önemli bir rolü vardır. Bir Bizans tarihçisinin ifadesiyle Romalıların tanrısını ve imparatorunu tanıyan farklı kökenden topluluklar böylece İranlılardan uzak duracaktı. Ancak bu devirden sonra kaynaklarda Karadeniz bölgesinin yerlileri olarak geçen toplulukların ismi anılmaz olmuştur. Demek ki bu topluluklar bir süre sonra dil ve dinlerini değiştirmenin tesiriyle kimliklerini yitirerek başka bir isim altında yaşamaya başlamıştır. Bu isim, Arapların Roma vatandaşı anlamında kullandığı Rum’dur. Hem koloniciler hem de o devirden beri bölgede yaşayanlar Ortodoksluk potasında erimiş ve ortaya Rum adı verilen karışım çıkmıştır. Bugün yaygın olarak kullanıldığı üzere Rum ve Yunanlı kavramları birbirinin aynı şeyler değildi.

Roma ve Bizans devirlerinde bölgede yaşanan değişimin Mihridates ve Komnenos egemenlikleri için geçerli olduğunu söylemek mümkün değildir. Bunlar daha çok yerli unsurlara dayanarak var olmuş ve Romalıların bölgede nüfuz kurmasını engellemiştir. İranlılar kendi güçlerinin yanı sıra bölgedeki halkların da desteğiyle Romalılarla mücadele etmişlerdir. Komnenoslar zamanında ise İstanbul’dan gelen ve Bizans yanlısı olan Skolarlı grubu hükümdarın yakın çevresini tutarken Mezokaldiyalılar isimli yerlilerin önde gelenlerinden oluşan bir grupla iktidar mücadelesi yapmaktaydı. Bu ikincisi daha çok geniş toprak sahipleriydi ve halk üzerindeki etkilerinin yanı sıra zaman zaman devletin üst düzey mevkilerini ele geçirmeyi de başarmaktaydı. Bunların etkili olduğu zamanlarda Komnenos hükümdarları daha bağımsızlık yanlısı bir tutum izlerken diğerlerinin ağırlığı hissedildiğinde ise İstanbul’la ilişkiler gelişmekteydi. Dolayısıyla bu dönemi önceki devirle bir tutmak çok doğru değildir. Aynı şekilde Komnenosların kurduğu devlet hakkında kamuoyunda oluşan imparatorluk algısı ise gerçeği yansıtmaz. Yukarıda açıklandığı üzere bu siyasî teşekkül Osmanlılar çağındaki orta büyüklükteki bir beylik gücündedir. Of tarihiyle ilgili bu gerçekler göz önünde bulundurulursa bölgenin tarihini daha doğru anlamak mümkündür.

Türklerin XV. yüzyıl ortalarına kadar neden Of’u almadığı pek çok açıdan cevaplanan bir sorudur. Ancak işin aslı şudur: XI. yüzyılın sonlarında yani Malazgirt zaferinden itibaren Anadolu’ya gelen Türkler konar-göçer yani yarı göçebedir, hayvancılıkla geçinmektedir ve kalabalık hayvan sürülerini besleyip barındırabilecekleri geniş otlaklara ihtiyaç duyarlar. Ayrıca rutubetli yerlerde yaşamaktan pek hoşlanmazlar. Of’un güneyindeki dağların ötesinde bu tür yerler mevcuttur ve oralar Of’un alınmasından dört asırdan daha fazla bir zamandır Türklerin elindedir. Bayburt’a yerleşen bu Türkmen grupları Of’un yüksek kesimlerini yaylak olarak kullanırken Of’a yerleşmeyi tercih etmemişlerdir. Osmanlıların bölgeyi ele geçirmesi ise Anadolu’da siyasî birliği sağlama politikasının bir zaruretidir. Osmanlı iskânından sonra bölgeye gelenlerin yerleştiği yerlerin kentin güneye uzanan yüksek kesimleri olması, Of’a yerleşen ilk Türkmenlerin sahile yerleşmede isteksiz davrandığını ve hayat tarzlarına uygun gördükleri yerleri tercih ettiklerini gösterir.

 Of’ta İslamiyet’in Yayılması 


            1461’de Trabzon’un II. Mehmed tarafından fethedilmesiyle birlikte bölgede İslamiyet hızlı bir şekilde yayılmaya başlamıştır. Bu yayılmanın en önemli sebebi, Osmanlı devletinin iskân politikası çerçevesinde ülkenin çeşitli yerlerinden getirilen Müslüman Türk unsurların Trabzon’a yerleştirilmesidir. Genellikle Osmanlı muhalifi bölgelerde yaşayan ahali Trabzon ve çevresine yerleştirilerek aynı anda iki amaca ulaşılmaktadır: Bir tarafta muhalif unsurların belirli bölgelerdeki yoğunluğu azaltılarak onların potansiyel tehdit olmaktan çıkmaları sağlanmakta, diğer taraftan yeni fethedilen yerlerdeki İslam nüfus artırılmaktadır. Bu siyaset 1461’den sonra Trabzon ve çevresinde de uygulanarak kısa sürede bölgede Müslümanların çoğunluk haline gelmesi sağlanmıştır. Bununla birlikte bazı araştırmacı ve bilim adamlarının yaptığı çeşitli çalışmalarla bölgede yoğun bir din değiştirme olayı yaşandığı sonucuna ulaşılarak Müslüman nüfusun artışı, Rumların Hristiyanlığı terk ederek İslamiyet’e geçmesine bağlanmaktadır. Günümüze kadar bu bilgiyi esas kabul eden pek çok kişi de kamuoyunda yaygın düşünce haline gelmesini sağlayacak şekilde aynı düşünceyi tekrarlamışlardır. Oysa gerçek oldukça farklıdır. Açık bir biçimde söylemek gerekirse Of’ta Rumların yaşadığı yerleşim yerlerine ait hem Osmanlı hem de Rum kayıtlarına bakıldığında, kitlesel bir din değiştirme örneğine rastlamanız mümkün değildir. Bir başka deyişle ilçe, köy, nahiye ya da mahalle bazında Rumların topluca din değiştirdiği bir yere rastlamanız imkânsızdır. Bunun propagandasını yapanlar somut olarak bir yerleşim yeri ismi veremezler çünkü bunu yapsalar hem Osmanlı kaynaklarından hem de diğer kaynaklardan böyle bir şeyin gerçekleşmediği açıkça ortaya çıkacak, onların propaganda malzemeleri de ellerinden alınacaktır. Bölgede kimlik çatışması oluşturmaya çalışanlar aynı iddialarını tekrar etmeye devam edebilir, ancak bunlarla ilgili sunacakları bir kanıtları olmadığı için bu iddiaların tarihi açıdan ciddiye alınır bir tarafı olmadığı açıktır.

            Of’a ilk olarak yerleşen Müslümanlar, asker olarak bölgeye getirilenlerdir. 1515 yılına ait tahrir defterlerinde Of’ta İslam dinine mensup olanlar şehre güvenlik için getirilen askerlerdi.[16] XVI. yüzyıl boyunca kurulan yeni köylere Müslüman ahali yerleştirilmeye başlanmasıyla Of nüfusundaki değişim de başladı. Solaklı deresinin doğusundan Eskipazar’a kadar olan kıyı şeridi ile güneyde Hayrat, Pınarca, Geçitli köyü ve Yeniköy’e ulaşan mıntıka Müslüman Türk yerleşimine açılır. Zaten buranın daha üst kesiminde yaylalar başlar.1486’da yapılan tahrirde 30 köyü bulunan Of’ta Müslüman Türk unsurların yerleştirilmeye başlanmasından sonra büyük bir nüfus artışı olduğu görülür. 1681’de yerleşim alanının 91 köye ulaşması bu artışın ilk göstergesidir.[18]Bir yandan bölgeye Müslüman-Türk ahali yerleştirilirken diğer taraftan da Of’taki Hristiyanlardan bir kısmı İslamiyet’i benimsemeye başladı. Osmanlı sistemi içerisinde din değiştiren kişilerin açık kimliği, yaşadığı yer, Müslüman olduktan sonra aldığı isim gibi çeşitli özellikleri kadılıklarda bulunan ihtida defterlerine kaydedilir. Of ve çevresinde Hristiyanlığı terk ederek İslamiyet’i benimseyen fertlerle ilgili olarak bu kaynaklardan istifade edilebilir ve H. Umur’un yaptığı çalışmalarla bölgede din değiştirme meselesini büyük ölçüde halletmiştir. Bu çalışmalar dikkatle incelendiğinde görülecektir ki Of ve çevresinde insanlar birbirinden çok farklı zamanlarda bireysel olarak müftülüklere müracaat ederek din değiştirme isteklerini beyan etmişler ve düzenlenen belgelerle resmen İslamiyet’e mensup olmuşlardır. Ancak propagandası yapıldığı ya da sanıldığı gibi bir köy veya mahalle ahalisi müftülüğe müracaat ederek din değiştirmemiştir.

Of’taki Hristiyanlara mahsus bir konu yıllarca dikkatten kaçmış, ancak Trabzon’la ilgili kilise arşivlerinin çözümlenmesiyle uzun zaman sonra da olsa önemli bir gerçek ortaya çıkmıştı. Türkiye’de bu arşivleri inceleyecek uzmanların yokluğundan, son dönemde ortaya çıkanların da meseleye ilgisizliğinden dolayı yıllarca karanlıkta kalan pek çok gerçek, orta dönem Grekçe bilen araştırmacılar tarafından aydınlatıldı. Bu konu Of’taki Hristiyanların milliyeti meselesiydi. Osmanlı belgelerinde milliyete vurgu yapılmadığı için Rum Ortodoks olarak bilinen bu topluluk köken itibariyle Yunanlı veya Yunanlılıkla bağlantılı kabul edilmekteydi. Ancak başta A. Bryer, G. Nakrakas, R. Shukurov gibi araştırmacıların özeni sayesinde mesele günümüzde aydınlanmaya başlamıştır. Bölgedeki kilise kayıtlarını inceleyen G. Nakrakas, Of’taki Hristiyanların büyük bir kısmının Rumca isim taşımadığını fark etmişti. Dikkatini bu konu üzerine yoğunlaştıran Yunan araştırmacı, Solaklı ve Büyükdere vadilerinde, nüfusu 10.000 ile 12.000 aileden oluşan Hristiyan ahalinin tamamının Türk olduğunu anlamıştır. Osmanlıların bölgeye hâkim olmasından sonra da aynı bölgede varlığını devam ettiren bu grup, XVII. yüzyıldan itibaren İslamiyet’i benimsemeye başlamıştı.G. Nakrakas’ın ortaya çıkardığı 60.000 civarındaki nüfusa sahip Türklerin Osmanlılardan önce Of ve çevresine nasıl yerleştiği sorusu ise konuyla ilgili araştırmalar geliştikçe daha anlaşılmaya başlandı. Aşağıda belirtileceği üzere bölgedeki yer isimleriyle ilgili çalışmalar sayesinde Osmanlılardan önce Hristiyan Türklerin, Trabzon ve doğusuna kalabalık gruplar halinde yerleşmeye başladığı ortaya çıkmıştır. Aynı dönemde Maçka ve çevresine yerleşen Türkler, bölgedeki Hristiyanların büyük bir kısmını oluşturmaktaydı. Bundan açıkça anlaşılabileceği üzere Of’taki Hristiyanlar kendilerine mahsus bir yerleşim sahası oluştururken Maçka’dakiler, diğer milliyetlere mensup Hristiyanlarla bir arada yaşamaktaydı. Diğer taraftan, Rum teriminin etnik olarak Ortodoksluk potasında erimiş farklı toplulukların oluşturduğu bir karışım olduğu yönündeki tespitin en güzel örneklerinden birisi Trabzon’dadır.

XIII. yüzyıl başlarında ortaya çıkan Komnenos hâkimiyeti sırasında Artvin-Rize-Trabzon arasına yoğunlaşmaya başlayan Hristiyan Türkler, Osmanlı hâkimiyetine kadar belirli bölgelerde çoğalmışlardı ki bunlardan birisi de Of-Çaykara havalisiydi. Bu Hristiyan Türk grubu Kıpçaklardı ve yüz yıldan fazla bir zamandır Gürcistan’da yaşamışlardı. Gürcü krallığının yeniden bağımsızlığını kazanmasında büyük pay sahibi olan, hazine sorumluluğu ve başkomutanlığını ele geçirecek kadar da devlete nüfuz eden Kıpçaklar, bu ülkedeki siyaset değişikliği sonucu gözden düşünce yukarıdaki bölgeye göç etmeye başlamışlardı. Karadeniz tarihine ait ciddi çalışmalarıyla tanınan M. Bilgin, bir aileden yola çıkarak Hristiyan Türklerin Of’a nasıl yerleştiğinin hikâyesini çok açık bir biçimde ortaya koymuştu. Kıpçak kökenli bir ailenin Gence-Karabağ’a yerleşmesi oradan da XIV. yüzyılın sonlarında Rize-Trabzon arasına göçleri ana fikri üzerinde şekillenen bu eser, Sarallar’ı özne yaparak Kıpçakların Of’a gelişinin izini sürmekteydi. İşte bu grup, kitle halinde İslamiyet’i benimseyen bir topluluk olarak kayıtlardaki yerini almıştır. Bu ailenin yanı sıra Kıpçaklardan kalan Of ve çevresindeki yerleşim yeri isimleri başka grupların da yöreye yerleştiğini gösterir. Of kazasındaki Gorgora, diğer ismiyle Bacan köyü de bir Kıpçak oymağı olan Beçene/Becene’lerden gelmektedir. Yine Of’taki Balaban köyü de Kıpçaklarda şahıs adı olan Balaban’dan kalmadır. Bugünkü Barış köyünün Komarlar anlamına gelen Komarit ismi de Kıpçak oymaklarından birisi olan Kumar ya da Komar oymağından ismini almıştır.

Osmanlı öncesi dönemde Trabzon ve çevresindeki Hristiyan Türk varlığı Of ile sınırlı değildir. Büyük kısmını Kıpçakların oluşturduğu Hristiyan Türkler, genel olarak Gürcistan üzerinden Karadeniz bölgesine göç etmişlerdi. Bunlardan bir kısmı Komnenosların hizmetine girerken bir kısmı da bağımsız hareket etmekteydi. Birinci grup daha çok Trabzon’un güvenliğiyle ilgili stratejik merkezlerde yoğunlaşırken ikinci grup hayvancılıkla geçindiği için özellikle konar-göçer hayata elverişli belirli bölgelerde toplanmıştı. Maçka bölgesindeki Hristiyanların yarısından fazlasını oluşturan Türkler ilk gruba dâhil edilebilirken Of’takiler daha çok ikinci gruba mensup olmalıdır.

            Of’ta İslamiyet’in yayılma dönemi hakkında kaynaklara yansıyan bir olağanüstülük yoktur. Tarihî kayıtlarda İslam ve Hristiyan cemaatleri arasında bir çatışma ya da olumsuzluk olduğuna dair iz bulmak mümkün değildir. Ancak Of’un simgeleri arasında ön planda olan dinî kurumlar kentin bölgedeki konumunu değiştirmiştir. Of medreseleri sadece Trabzon ve çevresinde değil bütün ülkede ünü duyulan eğitim kurumları haline gelmiş, buradan yetişen din adamları tarihte büyük izler bırakmıştır. Bu safhada Of’ta İslamiyet’in yayılması anlatılırken ilk akla gelen bir meseleye de temas etmek gerekir: Maraşlıların Of’ta İslamiyet’i yayma konusu halk arasında efsane haline gelmiş ve bölgeyle ilgili eserlerde de kayıt altına alınmıştır. Şehirdeki yaygın bir inanışa göre Maraşlı Şeyh Osman Efendi ve kardeşleri Of ve çevresinde İslamiyet’i yaymaya başlamışlardır. Osman Efendi Paçan’da, Hasan Efendi Eskipazar’da, İlyas Efendi de Yente’de faaliyet göstererek buradaki halkı İslamlaştırmıştır.Bu kişiler muhtemelen Maraş ve çevresinden Trabzon’da zorunlu iskâna tâbi tutulan Dulkadiroğlularından bir gruba mensuptur. XV. yüzyıldan sonra bölgeye gelen pek çok boy ya da oymak gibi Dulkadirli topluluğu da Osmanlı Devleti’nin rakibi olan beyliklerden birisinin insan gücüydü. Osmanlı bunları Trabzon’a yerleştirmekle bir yandan rakiplerinin nüfusunu azaltırken diğer taraftan yeni fethettiği yerlerdeki Müslüman nüfusu artırmaktaydı. Ancak Osmanlıların bölgedeki Hristiyanları Müslümanlaştırmak gibi bir sistemi yoktu ve bunun için de birilerinin görevlendirildiğini düşünmek tarihî gerçeklere çok uymaz. Osman Efendi ve kardeşleri burada İslamiyet’i yaymayı kendisine görev olarak kabul etmiş olabilir. Ancak onların gelişinden sonra bölgedeki Hristiyanların İslamiyet’i benimsediğine dair Osmanlı belgelerine yansıyan bir kayıt yoktur. Bu sebeple Osman Efendi ve kardeşlerini bölgedeki Müslümanların inançlarını ve dini bilgilerini kuvvetlendiren kişiler olarak görmek daha uygun olur.

Of 1461’de alındıktan sonra Of’ta ilk Müslüman –Türk yerleşmesi genellikle asker aileleri kökenliler tarafından Sulaklı ve Baltacı Derelerinin kıyı kesimlerinde olmuştur.

Of’ta Müslüman yerleşmesi ile ilgili kesin bilgiler arasında şu nüfus yapısı gösterilebilir.

1515 yılında Of’ta toplam 2465 Rum hane 49 Müslüman hane,

1554 Yılında Of’ta toplam 2822 Rum hane 382 Müslüman hane,

1583 Yılında Of’ta toplam 3237 Rum hane 988 Müslüman hane vardı.

1869 Yılında Trabzon Vilayet salnamesine göre o tarihte Of’ta 22 bin 825 Müslüman hane 358 Rum hane,

1880 Trabzon Vilayet Salnamesine göre, Of’ta 25 Bin 943 Müslüman hane, 442 Rum hane yaşıyordu.

Salnamelerdeki hane sayılarını bu bölgedeki erkek Nüfus olarak değerlendirmek gerekir.

 

 Milli Mücadelede Of’un yeri:

Of tarihinin en önemli başarısını Milli mücadeleyi başlatarak elde etti. 1.Dünya savaşı sırasında Doğu Karadeniz de cephe açan Ruslar, kksa tamaı içerisande Batüm kuşatbasını, Arhavi (aümüşlü)z Abr deresi Savaşlarını kazlnarak Rize’ye gelmiş ve gelşiği zamın fazla bir direnişle karşılaşmadan işgali gerçekleştirmişti. Aynı rahatlıkla Of’u da geçeceğini düşünen Ruslar Mart 1919 da ummadıkları bir direnişle karşılaşarak büyük kayıplar verdi. Geriden takviye kuvvet getirilmesine karşın Oflu yerli milislerce püskürtüldü. Şaşıran Rus birliklerine karşı bizzat Trabzon Valisi Kadir Paşa komutasındaki birlikler Oflu Milisler Trabzon hapishanesinden gönüllü olarak katılanlar ve daha sonra Çanakkale Savaşının bitimiyle oradan sevk edilenlerle birlikte Of ve çevresinde Ruslara karşı amansız bir mücadele başladı. Bu mücadeleye çevre kasaba ve köylerden de katılanlar oldu. Ruslar bu mücadelede 21 gün oyalandı. Asıl amacı Karadeniz üzerinden Erzurum bölgesine geçerek bölgesel kuşatmayı planlayan Rus orduları Of direnişi sayesinde bu amaçlarına ulaşamayınca yeni planlar yapmak zorunda bırakıldı. Of Halkı Ruslara esir düşmektense “Muhacirlik” e çıktılar. Günümüzde Ordu, Samsun, Amasya, Çorum, Ankara, Bolu, Adapazarı gibi şehirlere yerleşmişlerdir. Ofluların bu direnişi Milli Mücadelenin başlangıcı oldu.

Oflular Rusları 21 gün durdurmayı başardıkları bu mücadelede kararlı ve takviye kuvvetlerini toplayan Rus Orduları Denizden en büyük ve donanımlı zırhlılarını, Doğudan Kalapatamoz (İyidere), Güneyden Bayburt, Sultan Murat Yaylası, Batıdan Sürmene yakınlarına çıkarma yapıp Of’a Dört koldan saldırdı. Of bu saldırılar arasında bırakılınca takviye kuvvet gelmeyince düştü. 2 Yıl esaret altında kaldı. 28 Şubat 1918 de tekrar Türk yönetimine geçti.

Of Adının Kaynağı:

Of adının kaynağı kesin olarak bilinmemekle birlikte bu konuda çeşitli belirleme ve tahminler yürütülmektedir.

Bunlardan biri Koman Türklerinden “Vatanı hiddetli bir şekilde korumak” anlamına gelen “OFŞİN” kelimesinin zamanla söyleniş değişikliğine uğrayarak Of olarak kullanılmaya dönüşmüş olabileceğidir.

İkincisi ise Yunancada “Yılan kavi veya büklüm” anlamına gelen “OFİS” kelimesinin kısaltılarak Of olarak kullanılması.

Of’ un o zaman ki yollarının çok virajlı ve inişli çıkışlı olduğundan bu adın sürekli olarak kullanılmış olabileceği ileri sürülmektedir. Ancak ilçenin en büyük akarsuyu olan Sulaklı Deresinin bir dönem ilçenin adı olarak kullanıldığı Sulaklı kelimesinin Özbek Türklerinden “OYMAK” adı olduğu ve ayrıca Of kelimesinin “SİLAH” anlamına geldiği dikkate alınırsa Of kelimesinin Türkçe olduğu daha büyük ihtimali taşımaktadır.

___________________________________________________________________________________

Coğrafi Yapı

İlçe; toplam alanı 330 km², ortalama rakımı 10 metre olan, tabiatın bütün özelliklerini sergileyen, deniz ve karanın bütünleştiği eşsiz doğal güzelliklere sahip bir alan üzerinde kurulmuş şirin bir ilçedir.

Trabzon'un yaklaşık 52 km doğusunda olan ilçenin, doğusunda Rize ili, batısında Sürmene ilçesi, güneyinde Hayrat ve Dernekpazarı ilçeleri, kuzeyinde Karadeniz bulunmaktadır.

Yörenin en büyük akarsularından Solaklı Irmağı'nın taşımış olduğu alüvyal yığıntıları kıyıda biriktirerek meydana getirdiği düz ve fazla geniş olmayan bir alan üzerine kurulmuş bir sahil yerleşim birimidir. Çaykara ve Of ilçelerini birbirine bağlayan karayolu ilçeyi ikiye ayırır.

Daha eski yerleşim yeri olan Solaklı Deresi'nin doğusundaki merkez, genel olarak ilçedeki idari birimlerin yer aldığı alandır. Yeni yapılanmalarla Solaklı Deresi'nin batısındaki alan da gelişmiştir. Bu alan ilçe sakinlerince Kalyon Mevkii diye adlandırılmaktadır.

İlçenin yerleşim yerinin kuruluş alanı dar ve düz biçimde devam ettiği halde, hemen arka kısmında dağlar birdenbire yükselmekte, geçişi ve yükselmeyi engelleyici çok eğimli bir dağ sisteminin geldiği dikkat çekmektedir. Bu heybetli yükselişle dağlar, yeşilin tonlarının hepsini sergileyen bir güzelliğe sahiptir. Güneye doğru gidildikçe bu renk armonisi çok daha dikkat çekmektedir.

Bitki örtüsü

 Yörede bol yağış olmasından dolayı gür orman alanları mevcuttur. Yöredeki orman örtüsünün kendi kendini yenileyebilme özelliği vardır. Kesilen ağaçların yerine yenileri dikilmeden orman örtüsü kendi kendine büyüyüp gelişebilmektedir.

 Kıyı şeridinde orman yerine küçük ağaç toplulukları göze çarpar. Burada en yaygın çeşit olarak fındık, taflan, kızılcık, üzüm, muşmula, defne gibi küçük ağaçlar ile çalı ve sarmaşıklar yetişir. Bunun yanında narenciye ürünlerine rastlamak da mümkündür. Kıyı şeridinde nüfus yoğunluluğunun çok olmasından dolayı doğal bitki örtüsü tahrip edilmektedir.

Denizden 300–400 m yüksekliğe kadar olan yerlerde kızılağaç, meşe, kestane, ceviz vb. olan orman tiplerine rastlanır. Daha yükseklerde ormanlar alan ve büyüklük olarak birleşir. Dağların denize bakan ve daha nemli olan kuzey yamaçları daha yeşildir. Yükselti 600–800 m'yi aşınca yüksek dağların etek ormanları gözükmeye başlar. Bu ormanlarda en yaygın olan türler; kışın yapraklarını döken meşe, gürgen gibi ağaçlardır. Ancak bu tür ormanların önemli bir kısmı orman kazanmak amacıyla insanlar tarafından tahrip edilmiştir.

Yükseklik arttıkça dağ ormanları ortaya çıkmaya başlar. Bu yükseklik 1200 m'ye gelene kadar yapraklı ağaç çeşitleri ormanları meydana getirir. Bunlar arasında en çok meşe, kestane, şimşir, kızılağaç ve ıhlamur ağaçları göze çarpar. 1200–1600 m arasında orman çeşitleri yapraklı ve iğneli ağaçlardan oluşan karışık ormanlardır. 1600 m'den sonraki yükseklik kuşağında çam, ladin ve köknar gibi ağaçlardan meydana gelen iğneli ormanlar göze çarpar. Bu ormanlar 2000–2300 m'ye kadar uzanır. Daha yüksek yerlerde ormanlar kaybolur yerini çayırlar ve dağ otlakları alır.

Genellikle sık ormanlar 1200–1600 m aralarında yer alır. 1600 m'den yüksek olan yerlerde en çok çam ormanları görülür.

Of'ta Tarım

İlçede, nüfusun önemli bir kısmı tarım sektöründe çalışmaktadır.

Elde edilen başlıca tarım ürünü çaydır. Çay, ayrıca bölgenin başlıca geçim kaynağıdır. İlçe arazisinin engebeli oluşu (% 75) bölgede modern tarımın yapılmasını engellemektedir. Bu da, toprağın ve iklimin elvermesiyle, çay tarımının önünü açmaktadır. Ayrıca fındık tarımı da bölgenin geçimini sağlayan tarım ürünleri arasındadır. Diğer üretilen ürünlerinin çoğu ticari amaçla değil, kendi aile ihtiyacını karşılayacak şekilde üretilmektedir.

Başlıca ürünler: Çay, fındık, mısır, patates, kara lahana, fasulye, kabak, elma, armut, erik, üzüm, incir, kiraz, kestane, karayemiş, narenciye ve kivi'dir.

Son zamanlarda özellikle kivi üretimine özen gösterilmekte, üreticiler devlet tarafından teşvik edilmekte ve desteklenmektedir. Kivi, çaya alternatif ürün olarak yetiştirilmektedir.

Hayvancılık


Bölgede;Sürü hayvancılığı olmamakla birlikte, ahır hayvancılığı şeklinde büyükbaş hayvancılık,

İç kesimlerde küçükbaş hayvancılığı, koyun ve kıl keçisi yetiştiriciliği,

Kümes hayvancılığı, tavuk, kaz, ördek, tavşan yetiştiriciliği,

Denize komşu olması ve Karadeniz'in verimliliği, ayrıca akarsularda yetişen tatlı su balığı avcılığı ile, balıkçılık,

Bitki çeşitliliği, çiçeklerin bol olması, çok sayıda meyve ağaçları bulunması dolayısıyla, arıcılık bölgede yapılan başlıca hayvancılıktır.

Yaylacılık

Yazları sıcaklıklardan kurtulmak ve hayvanlara gür otlaklar bulmak amacıyla yaylacılık yapılmaktadır. Günümüzde bu faaliyet yerini turizm amacına bırakmaya yönelmiştir. 

Hayrat Of'tan ayrıldıktan sonra, her ne kadar yaylası kalmadıysa da eski yaylalıları kendilerini hâlen Oflu olarak tanımlamaktadır. Bunların başlıcaları Sarmaşık(Büyük Mesoraş), Göksel(Küçük Mesoraş), Yeniköy(Halnut), Cuvamank'tır. Bunlar köy statüsünde olup; ayrıca bunlara bağlı yaylalar da vardır. Mesela Büyük Harman, Kadınlar, Çunis yaylaları gibi...


Kaynak: 

https://www.of.bel.tr/of-rehberi/of-ilcemizin-tarihi/

https://tr.wikipedia.org/wiki/Of

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen yorum yaparken dikkat ediniz:

1.-Küfürlü, siyasi veya huzur bozucu yorumlar,
2.-Reklam, spam gibi yorumlar yapmamaya, Yorumlarınız yönetici onayından geçtikten sonra yayınlanacaktır.

Post Bottom Ad

Responsive Ads Here